Enerji kaynaklarında çeşitlilik ve çevre 18.01.2008 Cumhuriyet / Bilim Teknik
Nükleer santral yerine yenilenebilir temiz enerji ve özellikle jeotermal enerjiyi hızla devreye sokmak en akılcı bir çare.Enerji, ekonomik ve sosyal
kalkınma için temel girdilerden birisi durumunda. Artan nüfus,
şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına
paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyüyor. Buna
karşılık enerji tüketiminin mümkün olan en alt düzeyde tutulması,
enerjinin en tasarruflu ve verimli olarak kullanılması gerekiyor
.
Prof. Dr. İlyas Çağlar, İTÜ Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği,
caglari@itu.edu.tr
Yenilenemez Enerji Kaynakları: Fosil yakıtlar ve hidrolik
kaynakların yer aldığı bu tür enerji kaynakları Türkiye'de geçmişten
günümüze değin geniş bir yepazede kullanılıyor. Türkiye'nin kömür
rezervi dünya kaynak varlığının %1'i civarında, petrol ve doğalgaz
rezervleri ise son derece kısıtlı. Yurdumuzda 2000 yılı itibariyle
rezervuarlarımızdaki doğalgaz toplam 18.5 milyar m3. Yaklaşık 45.000
metrik ton üretilebilir petrol kaynağımız var. Toplamda 8.450.360.000
tonluk linyit rezervlerimiz görünürken, kömür gibi termik santral
yakıtı olarak veya sentetik petrol üretimi için kullanılabilen bitümlü
şist ise toplamı 1.5 milyar ton rezervi ile ortada duruyor.
Ülkemizde çoğunluğu Zonguldak yöresinde yer alan
taşkömürü rezervimizin (422 milyon ton) %38'i görünür durumda. Brüt olarak
40.150.000 GWh miktar olarak bilinen dünya hidroelektrik potansiyelinin
3.150.000 GWh kısmı Avrupa'da ve bunun 433.000 GWh kısmı (Avrupa
potansiyelinin % 16 sı civarında) Türkiye'de yer alıyor.
Ülkemizdeki çeşitli hidrolojik havzada bulunan nehirlere kurulu
santrallardan ülkemiz için 433 milyar kWh/yıl değerinde bir enerji
potansiyelimizden söz edilir. Yeni veriler yerli enerji üretimindeki
%25.5 miktarı olan odun ve tezek kullanımıyla evsel ısıtma yapıldığını
ortaya koyuyor. Enerji ormancılığı ve enerji tarımının geliştirilmesi
ve enerji ormancılığı için uygun alanların halen değerlendirilmemiş
durumda olan %85'i beklemektedir.
Yeni ve Yenilenebilir Temiz Enerji Kaynakları: Fosil yakıtlarını esas alan enerji kullanımı ile kısmen
dışa bağımlılık, yüksek ithalat giderleri ve çevre sorunları gibi önemli olumsuzluklar ortaya çıkıyor. Bu nedenle yerel ve doğal
konumunda olan yenilenebilir temiz enerji kaynakları gelişen ülkelerde
artarak daha geniş kullanılıyor. Yanma sonucu ortaya çıkan CO2
emisyonlarının azaltılması da küresel ısınmanın kontrol edilmesi
açısından büyük önem taşıyan günümüzün en büyük çevre sorununa bu yolla
çözüm getirilmesinde bilimsel olarak da fikir birliğine varıldı.
Dünyada sınırlı olan fosil yakıt rezervlerini tüketmeden onları
olabildiğince korumak düşüncesi de
yenilenebilir temiz enerji kaynaklarının kullanımın nedeni oluyor.
Güneş enerjisi üzerine araştırma değerlerine göre ülkemiz oldukça önemli bir
potansiyele sahip. Gerekli yatırımların yapılması halinde Türkiye yılda
birim metre karesinden ortalama 1.500 kW saatlik güneş enerjisi
üretebilir. Bu enerji kaynağına yönelimlerin bireysel çabalara
bırakılmaya gerek kalmayacak şekilde devletçe özendirilip desteklenmesi
gerekiyor.
Rüzgâr enerjisi türbinleri, atmosferdeki sıcaklık ve basınç
farkından oluşan rüzgârın kinetik enerjisini mekanik enerjiye
dönüştüren mekanik araçlardır. Rüzgârdan enerji üretimi için mevcut
potansiyelin ve uygun yerlerin belirlenmesi kapsamında EİE tarafından
ağırlıklı olarak Ege ve Marmara olmak üzere çeşitli bölgelerde ölçümler
sürdürülmesine rağmen, son 4 yıl içerisinde elektrik üretiminde kurulu
güç toplamı 18,9 MW değerinden bugün itibariyle 80 MW değerine ulaştı.
Bu alandaki açığımızı daha hızla kapamamız gerekiyor. Çünkü bu
enerjide geleceği gören Kanada'da 2006 yılı itibarıyla 943 MW'lık
kurulum mevcut olup planlanan ise 2811 MW civarındadır.
Etrafı denizlerle çevrili olan ülkemizde deniz kaynaklı enerjilerden yararlanılması amacına yönelik
dalga enerjisi santralları üzerine yapılmış hemen hiç çalışma
yok. Halbuki uygulanabilir alanların belirlenmesi için gerekli
çalışmalara hemen başlanabilir. Yine 21. yüzyılın yakıtı olarak
varsayılan
hidrojen enerjisi bir birincil ya da doğalgaz enerji çeşidi
olmayıp, bir başka enerji tüketilerek elde olunan sentetik yakıt
durumundaki enerji taşıyıcısıdır.
Hidrojen motor yakıtı olarak kullanılabildiği gibi sanayide,
elektrik üretiminde, konutlarda güvenle kullanılabilir özellik taşıyor.
Türkiye, hidrojen elde edilmesi için gerekli olan su bakımından hiçbir
zaman sıkıntı olmayacak ülkeler arasında. Bu enerji kaynağı alanındaki
araştırmaların özendirilip desteklenmesi, gelecek için önemli yararlar
sağlayabilir.
Bugünün enerji kaynakları
yenilenemeyen enerji kaynakları (kömür, petrol, doğalgaz ve nükleer enerji) ve
yenilenebilen enerji kaynakları (odun, bitki atıkları, jeotermal
enerji, güneş, rüzgâr, hidrojen, hidrolik, gelgit ve dalga enerjisi)
şeklinde sınıflandırılıyor.
Arz güvenliği ve kaynak çeşitliliği sağlamanın yanı sıra, ulusal ve
uluslararası hukuki düzenlemelere uyulabilmesi, Avrupa Birliği
yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, iklim değişikliği, sera etki,
küresel ısınma, asit yağmurları vb. gibi yerel, bölgesel ve küresel
ölçekli çevre sorunlarının üstesinden gelebilmek için enerji üretiminde
kaynak seçiminin doğru, güvenilir ve fizibil olarak yapılması oldukça
önemli.
İşte burada karşımıza çevreye saygılı ve temiz kaynak olarak
jeotermal enerji çıkıyor. Bu enerji kaynağının kullanımı MÖ 1500 yılları kadar çok
eskilere dayanıyor. Antik çağdan günümüze değin jeotermal enerjinin
insanoğlu tarafından kullanılması yollarının araştırılması onun
zararsız, temiz ve yenilenebilir olmasından kaynaklanıyor.
Tüm dünyada bu çevre dostu enerji kaynağının aranması,
geliştirilmesi ve ondan yararlanma çalışmaları konusunda halen giderek
artan çok sayıda araştırmalar sürdürülüyor. Nisan 2005'te Antalya'da
gerçekleştirilen
Dünya Jeotermal Kongresi'nde
(www.wgc2005.org)
sunulan bilimsel çalışmalardan bunu kolayca anladık. Konum olarak
dünyanın genç tektonik kuşağı içinde yer aldığından Türkiye doğal
olarak daha çok miktarda jeotermal enerji kaynaklarına sahip.
Ülkemizde bilinen 1500 adet kuyu ve sıcak su ve mineralli su
çıkışları çoğunlukla Ege Bölgesinde kümelenmiş. Jeotermal sahalarımız
büyük bir çoğunlukla orta ve düşük sıcaklıklı sahalar olup bilinen
jeotermal sahaların %95'i hacim (konut-sera) ısıtma uygulamalarına
uygun görünüyor. Jeotermal enerji ile günün 24 saati kesintisiz ısıtma
yapılabilir.
Elektrik üretim teknolojilerinden birisi olan nükleer teknoloji
1970'lerde altın çağını "sayaçsız enerji" diye yaşarken, 1986 Çernobil
faciasından sonra sorgulanmaya başlandı. Kurulum, üretim-işletim ve
güvenlik maliyetlerinin yüksekliği, 35-40 yıllık ömürleri içinde sıkça
arızalanmaları, uzun (ortalama 10-15 yıl) yapım süreleri göz önüne
alındığında acil bir enerji ihtiyacına çözüm getiremez gibi görünüyor.
Sayılan nedenlerden dolayı ve belki de temiz-güvenli olmayışından
dolayı dünyada önemli sayıda ülkenin nükleer enerjiye ilgisi azaldı. Bu
konuda yapılan bir analizi topluca
Tablo-1'de görüyoruz.
GÜVENLİK KÜLTÜRÜ YOK
Nükleer santrallarda güvenlik ve atık sorunu halen çözüm bekleyen en
önemli unsur. Çernobil'e kadar, bilinmeyen 400 nükleer santral
kazasının gizlendiği öne sürülüyor. Nükleer atıklar ülkelerin çeşitli
yerlerinde depolanmış olarak bekletiliyor. Bu atıklar milyarlarca ek
maliyet getirmesinin yanında, çevre açısından çok ciddi bir tehdit.
Deprem kuşağında olan ve
"güvenlik kültürü"nün yerleşmediği ülkemizde nükleer enerji santrallarını ekstra bir
tehlike kaynağı gibi görmek zor değil. Geçen yıl Tuzla'da ortaya çıkan
zehirli variller gibi çevre felaketinde, organize tedbirlerin ortaya
konulmasında yaşanmış zorluklar, önce bir nükleer santral felaketine
karşı toplum bilinci-eğitimi ve eylem planları oluşturulmasını zorunlu
kılıyor. Ülkemizi çevreleyen ve eski teknolojilere göre kurulmuş çok
sayıdaki nükleer santralda ne kadar önlem alındığı bilinmiyor. Yakın
zamanda (Ağustos, 2004), gelişmiş bir ülke olan Japonya'nın başkenti
Tokyo'nun kuzeybatısındaki Fukui'de bulunan Mihama Nükleer Santralı'nda
meydana gelen sızıntı nedeniyle en az 4 kişinin hayatını kaybettiği
kazanın nedeni bilinmiyor. Japonya'da bundan önce bir nükleer
santraldaki en ciddi kaza 1999 yılında uranyum geliştirilen Tokaimura
tesisinde gerçekleşmişti. Radyoaktif sızıntı nedeniyle 2 kişi ölmüş,
tesis yakınlarında yaşayan binlerce kişi evlerinden tahliye edilmişti.
Komşu ülke İran'daki nükleer tesisleşme tehlikesini dikkate almazsak
nükleer risk haritasına (Şekil 1) bakıldığında Türkiye'nin ne kadar
temiz bir konumda kaldığı gözleniyor.
ENERJİ KAYNAK ÇEŞİTLİLİĞİ
Nükleer santral yerine yenilenebilir temiz enerji ve özellikle
jeotermal enerjiyi hızla devreye sokmak en akılcı bir çare. Çevreye
saygılı jeotermal enerjinin doğrudan kullanım gibi seçenekleri ile
azımsanamaz ekonomik kazanım sağlayabileceği gerçek bir olgu.
Enerji üretiminde seçenekleri ve çevresel etkileri gösteren Tablo-1
incelendiğinde, fosil yakıtlı santral ve nükleer santral kullanımında
gelişen çevre sorunlarının, yenilenebilir enerji kaynaklarında hiç
sayılacak ölçüde. Bu tabloda yeşil renk zararsızlığı, kırmızı renk ise
zararlı oluşu işaret etmek için kullanıldı.
Jeotermal enerji üretimi, pratik ölçülerde tükenmez bir enerji
kaynağıdır. Ülkemizde, enerji tasarrufu ve verimliliği alanlarında
bilimsel çalışmalarla desteklenen merkezi projeler geliştirilmeli ve
elektrik dağıtım şebekelerindeki kayıp-kaçak oranı, yüzde 20'lerden
OECD seviyeleri olan ortalama yüzde 6'lara çekilmeli. Sonuç olarak
yazımızda yapılan analizler, nükleer enerjinin ülkemizin enerji
ihtiyacı için son ve tek çare olmadığını işaret ediyor.
Kaynaklar:
Çağlar, İ., 2000. Jeotermal Cenneti Türkiye: CBT Dergisi, Sayı 710.
http://www.ipta.demokritos.gr/erl/nu_risk10.html